Irk ve Irkçılık
Modern bir fenomen, kapitalizmin doğumuyla yakından
ilintili olan ‘ırk’ ile ilgili bilimsel kuramlar genel olarak 18. yüzyılın
sonları ve 19. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. İnsanlığın doğa ve kendi
hakkında bilgisinin gelişebilmesi için her coğrafyada, farklı kültür ve
toplumlarda oluşan ve evrensel birikim olan bilimin; bugün insanlığa karşı suç
olarak tarif edilen bir görüşü haklı çıkarmak için payanda edilme çabaları
tarihin en anti-bilimsel kötücül bir ironisiydi.
‘Irk’
kavramının açıklanmaya, bilimsel temeller oluşturulmaya çalışıldığı tarihsel
döneme baktığımızda; sömürgecilik bağlantısı karşımıza çıkmaktadır.
Avrupalıların sömürgecilik faaliyetlerini haklı çıkarmak için ırkçı kuramlar o
dönem birbiri ardına peşi sıra geliştirilmiştir. Mevcut biyolojik temelli ırk
kavramsallaştırmasının ortaya çıkışının sömürgeciliği haklı kılma çabasının bir
sonucu olduğunu, bu yönüyle de ideolojik işlevi olduğunu söyleyebiliriz. Tarihte
olduğu gibi günümüzde de esasında ideolojik işlevleri yerine getirmekten başka
hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Irk kavramsallaştırmasına bilimsel dayanaklar arama
çabası; gerçeklikten kopuk bir dünya yaratımına, sömürü ve eşitsizliği haklı
göstermeye yarayan tezleri ortaya çıkarmıştır. Bunun ilk örneğini oluşturan 19.
Yüzyılda ‘ırk’ fikrinin öncüllerini ortaya koyan, ırk kuramcılığının babası
olarak gösterilen Arthur De Gobineau’ya göre temelde üç ırk vardır. İnsanların
biyolojik temelde ırklara bölünebileceğini düşünen Gobineau için bu ırklar
beyaz-siyah-sarı tenli insanlardan oluşmaktadır. Ona göre; beyazlar üstün
zekalı, ahlaklı, iradeli; siyahlar ahlak yoksunu, duygusal kararsızlık ve
bilişsel kapasiteleri sınırlıydı ve beyazlar bu iki ırktan da üstündü.
‘Bilimsel kaygılar’ doğrultusunda biyolojik temellere dayandırmaya çalışısa da
varmak istediği sonuç eşitsiz-doğası gereği alt-üst, sahip-köle olarak tarif
edilebilecek bir yapı sunmaktı. Esasında ırk teriminin ortaya atılışıyla,
ırkçılık eşzamanlı bir doğum niteliğini taşımaktadır. Çünkü bu terimleştirme
bizzat ırkçı bir dünya görüşünü oluşturmak isteyen sömürgeci toplum üyesi bireyler
tarafından yapılmıştır. Bu bir egemenlik biçiminin ‘bilimsel’ yollarla
meşrulaştırma uğraşıdır.
Irkçılık üzerine çalışmaları bulunan sosyolog Miles,
ırk kavramının ideolojik bir inşadan başka bir anlamı olmadığını ileri
sürmektedir.[1]
Irkın, akademik çevrelerdeki kullanımının; kavramın biyolojik temelleri
olduğuna ilişkin gündelik yaşamdaki yaygın inancı sürekli kıldığını ve ancak
bunun sadece ideolojik inşadan başka bir şey olamayacağını söylüyor. Miles’ın
bu görüşünden hareket edersek, Darwin’in evrim teorisinin de ırk kuramlarını
boşa çıkardığını hesaba katarsak; ırk teriminin gelişimi esasında sömürüyü ve
eşitsizliği haklı çıkarmaya varan pragmatik bir anlayışı ifade etmektedir.[2] Günümüzdeki
yaygın insan profiline baktığımızda da halen ırk kavramsallaştırması zihinlerde
biyolojik-genetik bir farklılığa işaret ediyormuş veya farklı insan türlerini
tanımlıyormuş gibi anlaşılmaktadır. Günlük yaşamda ırk kavramı yerleşik
kalıplardan kaynaklı olarak biyolojik bir temelde ayrıma dayalı anlaşılmaktadır.
Oysa tüm fiziksel farklılıklarıyla birlikte varlığımızla ilgili evrimsel
biyoloji; bize bir tür olarak Homo Sapiens olmamız dışında başka bir biyolojik
bilgi sunmamaktadır.[3]
Meselenin sosyolojiyle ilgili olan kısmına geçersek; pek
çok sosyolojik çalışmada ırk kavramı biyolojik olarak reddedilen fakat
kullanılan bir kavramdır. Sosyologlar için bu kavram tırnak içinde ‘’ırk’’
kavramıdır. Nedeni ise tırnak içinde verilmediğinde biyolojik bir temele
referans veriyormuş algısı oluşmaması içindir. Çünkü sosyologlar bu kavramla biyolojik
ya da fiziksel bir kavramı kast etmiyorlar, fakat toplumlar ‘ırk’ temelinde
bölünmeye, ilişkiler geliştirmeye devam ediyorsa ve bu Amerika başta olmak
üzere modern toplumların bir gerçekliğiyse en azından bunu tırnak içinde de
olsa kullanmaya devam edilmesi uygun görülmüştür.
Irkın tırnak içinde kullanımıyla bir toplumsal anlamı
vardır. Irk kavramsallaştırması fizyolojik bir anlam ifade etmiyorsa; toplumsal
ilişki ve çeşitlilik anlamında kullanılmaktadır. Bu yüzden de sosyolojinin
konusu olmaktadır. Sosyoloji için ırk terimiyle, toplumsal bir ilişkiyi
anlaşılır kılmak üzere ilgilenilmektedir. Çünkü ırk, toplumsal bir ilişki
olarak işlev görmektedir. Fakat ırksal ayrım olarak biyolojik temelli ırk
terimleştirilmesi yapıldığında, mevcut ırkların toplumsal bir zeminde
ilişkiler, çeşitlilik, farklılık düzleminde tanımlanması değil güç ve
eşitsizlik örüntülerinin yeniden üretilmesi hedeflenir. Özetle sosyolojinin bir
ilişki biçimi olarak anlamaya çalıştığı ‘ırk’ ile ırksallaştırma ve
ırksallaştırmayla oluşturulmak istenen ırkçı-ayrımcı kuramın ırk kavramı
farklıdır.
***
Irk teorisi 20. yüzyılda; bilimsel ırk ve
ideolojik-politik ırkçılıkla birleşerek; Almanya’da yayılmacı şekilde Nazizm,
İtalya’da yine yayılmacı şekilde Faşizm, ABD’de siyah ve göçmen karşıtlığı
olarak Ku Klux Klan Hareketi ve Güney Afrika’daki beyaz üstünlüğünü içeren
Apartheid Rejimi olarak en bilindik örnekler olarak karşımıza çıktı. Apertheid
rejimi Nelson Mandela ve arkadaşlarının mücadelesiyle yıkıldı, Nazizm ve Faşizm
II. Dünya Savaşı’nı kaybetti. 20. yüzyılda siyasal rejimler olarak ve yayılmacı
amaçları da içeren ırk teorisi aynı yüzyıl içerisinde ırkçılık karşıtı çok
çeşitli mücadelelerle geriletildi. Böylelikle biyolojik temelli kesin ırklar
olacağı fikri gerilerken insanlar arasında fiziksel değişikliklerden oluşan bir
yelpaze olduğu fikri güç kazandı. Biyolojik temelli ırk ayrımı ve bunun
ideolojik çıktısı olarak ırkçılık günümüzde siyasi rejim kurabilecek güç
olmaktan çıkarılmış uluslararası belgelerle de mahkum edilmiştir.[4] Fakat ırk kuramları 18. ve 19. yüzyıllarda
çıkmış daha sonrasında yanlışlığı anlaşılmış ve ideolojiler-kuramlar çöplüğüne
atılmış yaşamayan kuramlar arasında değildir. 19. yüzyıldan itibaren gelişen,
beyaz üstünlüğünü merkezine alan ırk teorilerinin 20. yüzyılda geriletilse de
21. Yüzyılda da yansımaları olduğu söylenebilir. Güncelde bu kuramları halen
savunan topluluklar, siyasal kurumlar, bireyler bulunmaktadır. Örneğin ABD’de
halen beyaz üstünlüğünü savunan gruplar[5]
bulunmaktadır, Avrupa’da göçmen karşıtı aşırı sağcı partiler, Almanya’da
Neo-Naziler, Yunanistan’da Altın Şafak, Hollanda’da Le Pen gibi ırkçı partiler
mevcuttur.
[1] Robert Miles, Irkçılık, s. 96, İstanbul: Sarmal Yayınları, 2000.
[2]
Claude
Levi-Strauss, Irk, Tarih ve Kültür, s.80, Çev.: Haldun Bayrı ve
diğerleri, İstanbul 1994, Metis Yay.,
[3]
Tüm insanlar genetik açıdan
%99,9 aynı olduğu için insan DNA’sında ırk oluşumu için yeterli hareket alanı
bulunmuyor.
[4] BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 20. madde ise şu şekildedir: "1. Her türlü savaş propagandası hukuk tarafından yasaklanır. 2. Ayrımcılığa, kin ve nefrete veya şiddete tahrik eden her hangi bir ulusal, ırksal veya dinsel düşmanlığın savunulması hukuk tarafından yasaklanır" 1948.
[5]
Son ABD seçimlerinde de görüldüğü üzere çoğunluğu Trump yanlısı olan ABD’li
beyazlar içerisinde; siyah ve Latin karşıtlığı güçlüdür.