Ulusların kendi kaderini tayin
hakkı; en yalın ifadeyle ezilen ulusun devlet kurma, egemen ulustan ayrılma
hakkıdır. Ulus-devlet tarihsel olarak burjuvaziyle beraber ortaya çıkmış bir
siyasal kavram olduğu için bu hak ‘burjuva demokratik’ kapsamda bir siyasal hak
olarak tanımlanır. Ezilen ulusun bu hakkı nasıl kullanacağı, burjuva demokratik
kapsamın ötesinde devrimci bir çıkış yaratıp yaratamayacağı, birlikte yaşamı
savunup savunmayacağı; onu örgütleyen öncü güçlerin siyasal programına
bağlıdır. UKKTH’yi Marksistler savunduğu gibi burjuvazi de savunur. Ancak
burjuvazi UKKTH’yi kendi sınıfsal çıkarlarına, ihtiyaçlarına göre savunur.
Ezilen ulusların diğer uluslarla siyasal anlamda eşitlenmesi gibi bir derdi yoktur.
Burjuva sınıfı kendi sömürü planları ile kesişen, kullanabileceği ezilen ulus
hareketlerini desteklerken; kendine karşı yönelen devrimci, anti-sömürgeci ulusal
hareketlere karşı ise bu hakkı ‘terörizm’ olarak servis eder, UKKTH’yi bu
halklar için tanımaz.
Marksistler ise tüm dünya
proleterlerini birleştirebilmenin, var olan ulusal eşitsizliğin giderilerek
farklı uluslardan proleterlerin birbiri ile özgürce, güven duyarak, gönüllü bir
biçimde kaynaşabilmesinin tarihsel önemini kavradıkları için; ezilen ulusların
ayrılma hakkı başta olmak üzere bütün haklarını savunurlar. Marksistlerin
ulusal sorunu çözme yöntemi; tarihten bugüne her zaman dünya proletaryasını
dünya devrim cephesinde burjuvaziye karşı birleştirebilme ekseninde
oluşturulmuştur.
Ezilen ulusun ulusal haklarını
savunmak ve kendi kaderini tayin etmesini desteklemekle; ezilen ulusun siyasal
öncü hareketini desteklemek aynı anlama gelmez. Marksistler bu ayrımı
kavrayarak meseleleri ele alır. Haklı bir talebe sahip olan ezilen ulusun; eğer
örgütleyicisi gerici bir konum izliyor, proletaryanın komünist siyaset
yapmasını engelliyor, emperyalizmle başka ulustan proleterlerin zararına olan
işbirlikleri geliştiriyorsa bu koşullarda Marksistler ulusal hareketi
desteklemek zorunda değildir. Ancak buradan; ezilen ulusun hareketinin gerici
bir siyasal pozisyona sahip olmasının; ezilen ulusun diğer uluslarla eşitlenme,
egemen ulustan ayrılma haklarını savunmamak anlamına geldiği anlaşılmamalıdır.
Bu haklar; ezilen ulusun siyasal öncüsü ister ilerici ister gerici olsun her
koşulda savunulması gereken haklardır. Ezilen ulusun siyasal hareketinin
gericiliği bahane edilerek; ezilen ulusun siyasal hakları savunulmadığı zaman,
egemen ulusun şovenizmi beslenmiş olur, bu da en az ezilen ulusun öncüsünün
gericiliği kadar gericiliktir. Ezilen ulus hareketlerinin desteklenmesi için hareketlerin
illaki komünist olması da gerekmez, Marksistlerin ‘komünist olmadan ulusal
hareketi desteklemeyiz’ gibi bir tezi yoktur. Ulusal hareketin
desteklenebilmesi için belirli bir çerçevede ilerici-devrimci özellikler
taşıması, dünya proletaryasının emek cephesinde birleşmesine engel
oluşturmaması, komünistlerin siyaset alanını daraltmaması, başka ulusları ezme
amacı taşımaması; desteklenmesi için yeterli bir sebeptir. Ezilen ulus hareketinin
komünist bir siyasetle buluşması; istenen bir şeydir, ancak bu istenen şey
gerçekleşmediği koşullarda da yani asgari olarak ilerici-devrimci bir programa
sahip olan ezilen ulus hareketlerini Marksistler yine destekler.
UKKTH, Marksizmin ulusal sorun
konusunda; farklı ulustan proletaryanın gönüllü birlikteliğini sağlayabilmek,
devrim yolunu açabilmek açısından ortaya koyduğu temel ilkedir. Genel olarak
kimi şovenist gruplar bunun ilke olmadığını 20.yy’ın içerisinde ulusal
hareketler yükselişte olduğu için, ulusal hareketleri sosyalizmle buluşturmak
için ‘taktik’ olarak öne sürüldüğü, emperyalizm çağında ulusal hareketlerin
ilerici bir özelliği kalmadığı için UKKTH’yi savunmaya gerek kalmadığı
söylenir. Oysaki UKKTH, Marx’tan bugüne bir ilke olarak ortaya konmuş ve içinde
bulunulan duruma göre somut politikalar geliştirilmeye çalışılmıştır. Somut
politikadan kastedilen tam olarak nedir? Örneğin; Avrupa’da Çarlığın elini
güçlendirmek için her türlü işbirliğine girişen Güney Slav halklarının ulusal
hareketleri Marx ve Engels tarafından gerici bulunarak desteklenmemiştir. Ancak
Polonya ve İrlanda’nın bağımsızlık mücadeleleri desteklenmiştir. Bunun sebebi
şudur; Güney Slavlar Avrupa’daki devrimci sürecin önünde engel olarak duran
Çarlığa hizmet ederken; Polonya ve İrlanda’nın bağımsızlığını kazanması
devrimci süreçleri hızlandıran bir nitelik taşıyordu. Somut koşullar içerisinde
Slavlar ezilen bir ulus olmasına, haklı taleplerine rağmen gerici bir
imparatorluğun başka uluslar üzerinde etkili olmasına yardımcı olduğu için
desteklenme hakkını kaybetmiştir. Ancak bu demek değildir ki; Slav halklarını
örgütleyen hareketin gerici konumu Slav ulusunun ulusal haklarının
savunulmaması sonucunu ortaya çıkarır. UKKTH’yi teorik olarak savunmak ile
pratik olarak somut politika geliştirmek arasında hem bir ilişki hem de farklar
vardır. Diğer yandan; tarih donuk bir şekilde durmadığı için; Slav halkları
eğer Çarlığa hizmet etmeyen, Avrupa devrimlerinin önünde engel olmayan bir
ulusal hareket çıkarmış olsalar mutlaka Marx ve Engels Slavlar konusundaki
politikalarını değiştirir, Polonya ve İrlanda meselesinde olduğu gibi
desteklerdi. Polonya ve İrlanda ilerici bir noktadan başlayıp ilerleyen
dönemlerde ise eğer gerici bir ulusal harekete dönüşmüş olsaydı bu destek geri
çekilirdi. Anlaşılması gereken şudur; somut koşullarda ortaya çıkan ulusal
hareketlerin niteliği, o ulusal harekete destek verilip verilemeyeceğini
belirler. İkincisi ezilen ulusun içinde çıkan hareketin niteliğine
bakılmaksızın, eğer gerici bir hareket ise destek vermeden de her şartta UKKTH
savunulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder