Belirli üretim süreçlerinde insan gruplarının; üretimin kendisi ile ve üretim yapılan araçlar ile kurduğu ilişkiye göre tanımlanır. Örneğin köleci toplumda; köleler toplumsal üretimin ana öğesini oluştururlar, emek kölecilik karakterindedir. Kurulu köleci toplumun köle sahipleri vardır. Köle sahipleri üretim sürecinde sömüren, köleler ise sömürülen sınıfı oluştururlar. Köle sahipleri ve köleler ayrımını oluşturan temel öğe üretimin niteliğidir. Elbette üretimden başlayan bu sınıfsal yarılma toplumsal-siyasal-kültürel yaşama da yansır. Her üretim sistemi; egemen olan sınıfın toplumsal-siyasal sistemini de yaratır. Sınıfsal bölünme üretimle başlar, üretim sürecinde ana omurgasını bulur ancak sadece burayla sınırlı bir sınıfsal bölünmeden bahsedemeyiz. Sınıfsal bölünme üretimden başlayıp tüm toplumsal alana, tüm insan ilişkilerine, insan gruplarının yaşam biçimine vs. yansır. Örneğin; kölelerin hiçbir siyasal-sosyal hakları yoktur, alınıp satılabilir birer eşya konumundadır. Köle sahipleri ise üretim üzerindeki hakimiyetlerini toplumsal-siyasal yaşamı da kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirerek sınıfsal egemenliğini pekiştirir. Aynı şekilde Roma İmparatorluğu gibi köleci bir imparatorluğunun siyasal yapısı söz konusudur. Modern sınıflar ilişkisinde ise ana sınıfsal bölünme sermaye sahibi olan burjuvazi ile emeğini satarak yaşamda kalma durumunda olan proletarya arasındadır. Burjuvazinin örneğin siyasal aygıtı; ulus devletlerin kurulmasıyla oluşturulmuş, kültürel-düşünsel alanda ise aydınlanmacılık ile kendi sisteminin üst yapısını oluşturmuştur. Sınıflar ilişkisinin sürebilmesi için; egemen sınıfın üretimden başlayarak sömürdüğü sınıfı belirli bir sistem yaratarak onun içinde tutabilmesi gerekir. Sömürünün egemen sınıf açısından süreklileşmesi ve belirli bir istikrara kavuşması için yaşamın her alanına sirayet eden ve denetleyebilen bir içeriğe sahip olması gerekir. İşte bu süreklileşme ve denetleme biçimi bir 'sistem' yaratır.
Sınıfların doğuşu üretimin özel mülkiyetçi bir karakter kazanmasıyla başlamıştır. Özel mülkiyetçi toplumdan bir önceki toplum olan İlkel Komünal toplumda üretim toplumsal bir niteliğe sahip olduğu için ve ihtiyaca yönelik üretim yapıldığı için bir artı-değer, üretim fazlası oluşmamıştır. Bundan dolayıdır ki toplumun bütün öğeleri üretimin bir parçası olduğu için ve ihtiyaç temelli üretim yapıldığı için karşıt çıkarlara sahip olan insan topluluğu oluşmamıştır. Üretimin niteliği ise ortaklaşa mülkiyet biçimindedir. Özel mülkiyetin doğumu ile üretim araçlarının, üretici güçlerin gelişimi arasında bir bağ vardır. İlkel Komünal toplumda üretici güçlerin kendini geliştirebilecek olanakları mevcut değildir, ancak ne zamanki üretim araçlarının ve üretici güçlerin kendini geliştirebileceği bir zemin doğmuştur, işte o zaman üretimin fazlası farklı bir toplumsal yapının doğumuna gebe kalmıştır. İlkel Komünal toplum yapısı parçalanmış; yerini özel mülkiyete dayalı, servet birikiminin mümkün olduğu, bürokrasinin oluşmaya başladığı, soylu kabilelerin kendinden güçsüz olanların emek gücünü kendi hesabına çalıştırmaya başladığı, ticaret vb. öğelerin gelişmeye başladığı üretim yapısı almıştır. Sınıfların oluşumu aynı zamanda emeğin sömürülmesinin, toplumsal eşitsizliğin doğumunun da başlangıcını, kökenini oluşturur. Bugüne uzanan özel mülkiyetçi sınıflı toplumun yapısının nüveleri köleci topluma geçişle atılmıştır. Ondan dolayıdır ki bugünkü kölelik sistemi görece ilk köleci sistemden daha özgür gelişim olanağı yaratsa da özünde emeğin köleleştirilmesine dayanan ücretli kölelik sistemidir.
Üretim biçimine göre sınıfların oluşumu şu şekildedir:
Köleci Toplum: Köle Sahipleri ve Köleler
Feodal Toplum: Feodal Beyler ve Serfler-Köylüler
Kapitalist Toplum: Burjuvazi(Patron Sınıfı) ve Proletarya(İşçi Sınıfı)
Her üretim biçiminin sınıflar ilişkisi kendi sınırları içerisinde bir özgünlüğe sahiptir. Örneğin köleci toplum ile kapitalist toplum Özel mülkiyetçilik ve emeğin sömürülmesi konusunda ortak bir özelliğe sahiptir ancak üretim araçları, sınıflar arası ilişkiler, siyasal-toplumsal yapı birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Her ikisi de ortak özelliğe sahip olsa da bugün köleci bir toplumun siyasal ilişkisini dünyanın hiçbir yerinde uygulayamazsınız. Çünkü tarihin belirli bir noktasında, belirli sınırlar içerisinde meydana gelmiş olan ilişkiler artık yerini yeni sınıflar ilişkisine bırakmıştır. Bundan dolayıdır ki köleci toplumdaki köle olma durumu bugün çağ dışı bir algıyı ifade ederken modern kölelik olan ücretli işçilik emeğin sömürülmesi açısından hiçbir fark ifade etmezken çağdaş sınıflar ilişkisinde bir yeri olduğu için genel kabul görmektedir. Aynı şekilde köleci toplumda da köle emeği, köle olma bir doğa kanunu olarak kabul edilmekteydi, tıpkı bugün patronların bir egemen sınıf olarak varlığının doğa kanunuymuş gibi algılanması gibi. Oysaki yıkılmaz denilen toplumsal biçimler tarihin gerisinde kalmıştır. Haliyle üretici güçlerin gelişimi yeni toplumsal sisteme ihtiyaç duyduğu her evrede yıkılmaya mahkumdur. Bugün kurulu olan sınıflı toplumsal sistemin kapitalist evresi de sonsuz değildir.
Sınıflı toplum, aynı zamanda üretimde farklı çıkarlara sahip olan taban tabana zıt özellikler taşıyan, uzlaşmaz çelişkili toplumdur. Bu uzlaşmaz çelişkinin sebebi; sömüren sınıf ile sömürülen sınıfın çıkarlarının ortak olmayışından gelmektedir. Bir diğer zıtlık ise; sömüren sınıfın toplumsal yapı içinde azınlık, sömürülen sınıfın ise çoğunluk olmasından gelmektedir. Yine bir başka diğer zıtlık ise; sömüren sınıf üretimin hiçbir yerinde bulunmazken(yani üretici değilken) her şeyin sahibidir, sömürülen sınıf ise üretimden gelen bir güce sahiptir, her şeyi üretir ancak hiçbir şey ona ait olmadığı gibi sefalet koşullarında yaşamak durumundadır.
Sınıflı toplumda üretim ve toplumsal-siyasal işlerin örgütlenişi ana hatlarıyla şu şekildedir:
*Üretimi kendi hesabına yaptıran egemen sınıf üretimin nasıl gerçekleştirileceğini örgütler;
*Kurulu siyasal yapıyı kendi sınıfsal egemenliğini pekiştirecek biçimde örgütler;
*Toplumun genelinin çıkarını temsil ediyor görüntüsünü verir ve kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarıymış olarak sunar;
*Üretim araçlarına sahip olduğu için ve üretimi kendi hesabına yaptırdığı için; toplumun düşünsel araçlarını da ellerinde bulundurur, kendi sistemine özgün sömürünün üzerini örten düşünsel tahribatlar yaratır, kendine has kültür yaratarak ezilenlerin kendi çıkarlarına hizmet etmesinin düşünsel zeminini yaratır.
*Devlet, ordu ve diğer kolluk güçlerini ellerinde bulundurarak; kurulu sistemin devamını gönüllülük yolu ile sağlatamadığı koşullarda zor yoluyla sürdürmenin araçlarını bünyesinde toplar. Herhangi bir isyan, ayaklanma, örgütlenme süreçlerini öncesinde önler ya da gerçekleştiği sırada bastırır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder