Anti-Emperyalist mücadele denildiğinde genel olarak
Emperyalist tekeller arasında yer alan ABD karşıtlığı anlaşılır. Oysaki
Emperyalistler arası çekişmelere bakılarak dahi Emperyalizmin tek başına ABD’den
ibaret olmadığı ve Emperyalizme karşı olmanın tek başına ABD karşıtlığı
olamayacağı açıktır. Yerli burjuvazi gibi yabancı burjuvazi de sömürü
sisteminin işlerliğini ve devamlılığını korumak anlamında, kimi
güncel-siyasi-ekonomik çıkarlar anlamında ortak olsa da aralarında ki pasta paylaşımı;
Kapitalizmin kar elde etme, tekelleşme hırsı sonsuz kere kendini tekrar
etmektedir. Sonuç olarak bu paylaşımlar başta emekçi halkların çocuklarının
cephelere sürüldüğü, insanların yaşadığı topraklardan edildiği, bütün yükünü
emekçilerin çektiği paylaşım savaşlarına dönüşmektedir. 1.ve 2. Dünya savaşının
özü aslında Emperyalist paylaşımın savaşlarla kendini var etmesinden başka
tarihsel bir anlam taşımaz. Bugün Emperyalist paylaşımlar konusunda ABD
dışında, Avrupa Birliği, Şangay Beşlisi gibi Emperyalist oluşumlar ve
Emperyalizme özenen Körfez Monarşileri, bölgesel egemenlik hayali kuran İran
gibi, Türkiye gibi(Örneğin Suriye meselesinde gösterilen işgalci tutum, Irak
Kürdistanı’nın petrollerine sahip olma arzusu, Ortadoğu’da canlandırılmak istenen
ancak elde patlayan Yeni-Osmanlıcılık) ülkeler de mevcuttur.
Anti Emperyalizmin ne olup ne olmadığını tartışmaya açmadan
önce; Emperyalizm dediğimiz olgunun ne olduğunu ortaya koymakta fayda var. Emperyalizm, Lenin yoldaşın da dediği gibi Kapitalizmin bir üst
aşaması olup, kapitalizmin tekelleşme ve çürüme çağına girdiği döneme denir. Emperyalizm çağı
insanlığa sefaletin, açlığın(örneğin Afrika kıtası) yaşatıldığı, paylaşım
savaşlarının sıklaştığı(1. ve 2. Dünya savaşları ve diğer bölgesel savaşlar),
ekonomik krizlerin birbiri ardına patlak verdiği(AB Krizleri ve Dolar
piyasasının sürekli iniş-çıkışı) dönemdir. Bu dönem bir taraftan insanlığı
bunalımdan bunalıma sürüklerken; öte yandan yarattığı nesnel devrim koşulları
ile öncü örgütlere kitleleri örgütleyebildiği oranda devrim yapılabilecek zeminler sunar. Marksist Leninist
teoride nesnel koşullar için iki şey geçerlidir: Öncü örgüt eğer güçlüyse bu
nesnel koşulları devrimci duruma dönüştürüp, kitlelere devrimin yolunu
gösterir; eğer öncü örgüt nesnel koşullar karşısında kitleler içinde kök
salamamış ve kitlenin rehberi olamamışsa bu seferde devrimci bunalım(devrimci
kriz) yaşanır ve devrimci fırsatlar yitirilmiş olup, sistemin kendisini revize
etmesine izin verilmiş olur. Bugün dünyanın birçok bölgesinde birbiri ile
ilişkili, yerel ölçekte ya da birbirini etkileyebilecek çok fazla isyana şahit
olmaktayız, Arapların ayaklanması, AB bölgelerinden İspanya, İtalya ve
Yunanistan’da çıkan ayaklanmalar, Meksika ve Şili’de öğrenci hareketleri,
Brezilya’da dünya kupasının masraflarını karşılamak istemeyen emekçiler, ABD’de
yıllardan beri gelen yoksulluk ve siyahlara yapılan ayrımcılığın kemiğe dayanması sonucu siyahilerin
ayaklanması ve Türkiye’de ortaya çıkan Gezi isyanı, Metal direnişi, Soma
eylemleri, Kadın cinayetlerine duyulan öfke vb. Sıralamakta eksik kalacağımız
yığınla toplumsal hareketlenmelerle karşı karşıya olduğumuz bir dönemden
geçiyoruz. Emperyalizm çağı üzerine kabaca değindikten sonra gelelim
Anti-Emperyalizm nedir? Sorusunun cevabını aramaya.
Öncelikle şunu en başa yazmak gerekiyor: Anti-Kapitalist
olunmadan, Anti-Emperyalist olun(a)maz. Özel mülkiyetçi sistemin kendisine,
onun ilk aşaması olan sermaye birikimi türüne karşı çıkmadan, onun bir üstü olan,
çürümüş vahşi aşamasına karşı çıkmaktan söz edilemez. Bugün TGB, Vatan Partisi
gibi ulusalcılar, CHP, Saadet gibi burjuva partileri de Anti-Emperyalist
olduklarını iddia edebiliyorlar. Bunun kaynağında Anti-Emperyalizmin ABD-İsrail
karşıtlığı olarak anlaşılması ya da ‘yabancı’ düşmanı olma durumu var.
Burjuva
partileri için, örneğin milli görüş çizgisi için gözle görüşür bir siyasal İsrail-ABD vatandaşlarını da içine alan karşıtlığı vardır; bunun kaynağında dinci
sermayenin abdestli olması yatmaktadır. ‘Gavur’ dedikleri, Müslüman
coğrafyaları kana bulayan yabancı sermaye tekelleriyle el ele gözükmek
istemeyip el altından işi pişirmeleri kendi çıkarları için gayet doğaldır.
Bugün AKP’de Filistin konusunda İsrail’e atıp tutuyor, Davos’a bir daha gelmem
‘One Minute’ diyor ancak askeri anlaşmalar, diplomatik ilişkiler sürüyor,
oğlunun İsrail sermayesi ile ticaret anlaşması yaptığı gözler önünde, Irak
katliamında bir milyon insanın öldürülmesinde İncirlik’ten kalkan savaş
uçakları, İsrail’in İran’dan korunabilmesi için kurulan radar üsleri çok yakın tarihten örnekler.
Bununla beraber burjuva-küçük burjuva-alt emperyal ülkeler anti-emperyalist olamaz. Çünkü dayandıkları sınıfsal iktidar zemini bir burjuva diktatörlüğüdür. Yerli ya da küçük burjuvaziye yaslanılarak büyük burjuvaziye karşı çıkmak anti-emperyalizm değildir.
Özel mülkiyete dayalı burjuva diktatörlüğü olan Kapitalizme karşı çıkmaya yanaşmayan, bu olgudan bağımsız bir Anti-Emperyalizm
kavramı yaratan hangi anlayış olursa olsun çarpık bir Anti-Emperyalizm ortaya
koyar. Genel olarak anti-emperyalizm olarak sunulan yerli burjuva ideolojidir.(Yani ulusalcılık, dincilik) Anti Emperyalizmi doğru kavramayan bir komünist; örneğin; İsrail karşısında Lübnan Hizbullah’ını, ABD karşısında İran’ı,
Suriye’ye savaş açan Emperyalistler karşısında Esad’ı Anti-Emperyalist olarak
isimlendirebilir. Bu kavramı edinebilmek öyle sanıldığı kadar basit değildir.
ABD karşıtı olmak tek başına Anti-Emperyalist olmaya yetmez önemli olan hangi sınıfsal temellerde, hangi amaçla karşı durulduğudur. Bir başka örnek ise Kemalizmi Türk ulusal
kurtuluş mücadelesine öncü olmasından, işgalci devletlere karşı savaş veren
coğrafyada parlamış olmasından kaynaklı olarak Anti-Emperyalist diye
tanımlanmaktır. Bu tanımlamayı genellikle ulusalcılar ve ulusalcı Sosyalistler
yapmaktadır. Ne gariptir ki Kemalizm denilen bir ideoloji burjuva
ideolojisiyken ve Türkiye’de kapitalizmin gelişmesinde öncü rol oynamışken Anti-Emperyalist olabiliyor.
Pekala nasıl Anti-Emperyalist olunabilir? Tutarlı bir
Anti-Emperyalist mücadele nasıl ortaya konulabilir.
Maddeler halinde sıralayacak olursak kıstaslar çok açıktır:
-Özel mülkiyetçi sistem olan Kapitalizme temelden karşı çıkmak
-Sınıfsal temellerde anti-emperyalizmi savunmak
-ABD karşıtlığına indirgememek
-Ulusalcı bir biçimde savunmamak
-Bir ulusun işgalcilere karşı savaş vermesi olarak
algılamamak
-Yabancı burjuvaziye karşı yerli burjuvaziyi desteklememek
-Mücadeleyi dünya devrimine bağlamak
-Enternasyonalist bir biçimde kavramak
-Küçük bir burjuva devleti ile büyük burjuva devletlerin arasındaki savaşta küçük burjuva devletini destekleme pozisyonundan uzak durmak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder