22 Eylül 2016 Perşembe

Egemen Ulus – Ezilen Ulus Ayrımı

Ayrımın temelinde; ulusların birbiri ile eşitsiz gelişimi, eşitsiz gelişimin yarattığı siyasal-ulusal eşitsizlik vardır. Tarih her coğrafyada düz bir çizgi olarak, aynı eşit düzeyde ilerlemez. Tarihin ilerleyişi her toplumda farklı özellikler gösterir. Marksistler bu tarih yasasını ‘eşitsiz bileşik gelişim yasası’ olarak teorize etmişlerdir. ‘Ulus’ olgusu da bu eşitsiz gelişimin ürünü olarak her toplumun tarihine aynı zaman diliminde girmemiştir. 



Avrupa’da toplumlar burjuvazinin öncülüğünü üstlendiği burjuva demokratik devrimlerin sonucu olarak ulus-devletlerini kurarken aynı zaman diliminde başka bölgeler de imparatorluklar veyahut feodalizmden kalma siyasal kurumlar varlığını sürdürüyordu. Örnek vermek gerekirse Çarlık Rusya, Osmanlı İmparatorluğu 1789 Fransız Burjuva Devrimi’nden yaklaşık yüz küsür yıl sonra tarihe gömülmüşlerdir. Buradan hareketle ezen-ezilen ulus kavramlarını doğru anlamak gerekiyor. Her ulus-devlet burjuvazinin kurduğu devlet anlamına gelmez. Ulus-devlet tarihsel çıkış olarak burjuvazinin siyasal egemenliğinin bir ihtiyacı olarak doğsa da modern sınıflar mücadelesinde ulus olarak ezilen ulusların emekçileri de kendi ulus-devletini kurabilir. Biçimsel olarak burjuvazi ile aynı kategoride olsa da öz olarak aynı içeriğe sahip olmayabilir. Örneğin; ezilen bir ulusun egemen bir ulus karşısındaki ulusal kurtuluş mücadelesine; komünist bir öncünün önderlik etmesi, hareketin programının proletaryanın kendi toplumsal amaçlarına göre inşa edilmesi, kurulacak ulus-devleti sadece biçimsel olarak ulus-devlet kategorisine girdirir ancak öz olarak o bir işçi devleti temellerinde oluşturulduğu için; bütün emekçi halklarla, dünya devrimi ile dayanışma kurabilecek nitelikte devrimci üst olma özelliği taşır. Egemen-ezilen ulus ayrımının doğmasının temel sebebi; tarihin eşitsiz gelişimi sonucu olarak siyasal birliğini sağlayan uluslar, tarihin gerisinden gelen, siyasal birliğini sağlamakta gecikmiş ulusları sömürebilecek güç dengesine sahip olmuştur. Öte yandan bir coğrafyada kendini, siyasal sınırlarını, Pazar birliğini sağlayacak ölçüde örgütleyen burjuvazi; ulusal pazarı ihtiyaçların karşılamakta yetersiz kalınca; çareyi başka ulusların topraklarına, ham maddelerine, iş gücüne el koymakta aramıştır. Haliyle bunun sonucu olarak zaten tarihsel olarak geriden gelen, feodalizmin yarattığı siyasal kurumlarla boğuşan, içinde modern burjuvazi ile proletaryanın da filizlenmeye başladığı, köylü sınıfının ağırlıkta olduğu uluslar; tarihsel geriden gelmelerini aşmak konusunda karşılarına yeni bir sorun sömürgecilik sorunu gelmiştir. Özetle ezen-ezilen ulus kavramı(ayrımı); ulusların tarihsel eşitsiz gelişimin bir sonucu ve ulusal birliğini sağlayan burjuvazinin, geriden gelen uluslar üzerinde yarattığı sömürgeci uygulamaların neticesinde doğmuştur. Burjuvazi feodalizm karşısında ilk ortaya çıktığında ilerici özelliklere sahipken; sömürgeleştirmeye çalıştığı, başka toplumların gelişimini dışarıdan müdahaleyle geciktirdiği durumda ise gerici bir rol oynamıştır. Ulus-devlet; feodalizmle mücadele eden burjuvazi açısından ilerici bir olguyken; bunu sömürgecilik faaliyetinde kullandığında, ülke içindeki gericiliğinin dışarıya yansıması olarak karşımıza çıkmıştır. Ulus-devletin tarih sahnesine çıkmasına yardımcı olan burjuvaziye karşı; sömürgeleştirmeye çalıştığı topraklarda da tersinden bir ulus-devlet talebi doğmuştur. Burada da ilerici-gerici kavramları yer değiştirmiştir. Bu sefer feodalizme karşı ilerici rol üstlenen ulus-devletli burjuvazi; sömürgeleştirmeye çalıştığı ulus karşısında gerici; sömürge olmak istemeyen, ulus-devletini kurmak için ulusal mücadele başlatan uluslar ise devrimci-ilerici rol oynamıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder